Köşe yazarımız Filiz Toklu’nun yazısı sizlerle.
Sıradaki oyun!
Sıradaki perde oyunu Kur’an’ı Kerim yakmak…
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Müslümanların kırmızı çizgisi olduğunu herkesten iyi bilenlerin tek ideolojileri sömürgecilik ve terörizmdir.
Dini imgelere, mabedlere saldırmanın otorite olduğunu düşünen orta çağ zihniyetinin günümüze ulaşan kalıntıları, 21. yüzyılda da karanlık ve faşist düşüncelerini sergilemekten geri durmamaktadırlar.
Bugünlerde yoğunlaşarak artmış olan İslam’a yönelik saldırılarda ortaya attıkları kaos güdümü ise, sis bombası gibi olabilir…
Uyanık ve akıllı olmak gerekiyor.
Bizler sisin dağılmasını beklerken, bunun hemen ardından başka yeni kumpasları tertiplemenin peşinde olan bir örgütlenmeye sahip olan ve FETÖ’nün de damar yollarından biri olan İsveç’in, terör örgütleri ile adeta eylem birliği yaparak, suç dosyasına yeni fiiller eklemeye devam ettiği görülmektedir.
Bunun sebepleri çoğumuzun malumudur…
Bir Müslümanın bu saldırılar karşısında öncelikle ne yapması gerektiğinden biraz bahsedelim.
Kutsal kitabımız, “Hicr/9” ayetinde; “Şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız.” demekte ve sahibi tarafından da muhafaza edilmektedir.
Ancak, bizler asıl olarak, Kur’an’ı ne kadar muhafaza ediyor, okuyor ve yaşıyoruz bunu sorgulamamız gerekiyor…
Bir düşünürün de dediği gibi, müslümana düşen asıl vazife; Kur-an’ı kurtarmak için yapılması gerekenin, öncelikle Kur’an ile kurtulmak olduğudur…
Bu nedenle, batıl olana verilecek en etkili cevap ve protesto, Kur’an’ı okumak, yaşamak ve yaşatmaktır.
Bu istikamette yapmamız gereken ilk vazife ise, fenni ve ilmi olarak dünya ve ahiret hayatımız için yol gösterici haritamız, ışığımız, rehberimiz olan kitabın da ilk emrinde olduğu gibi “İKRA!”dır. (OKU!)…
Hatırlayalım: Daha kendi yurdumuzda bile 20. yüzyıl başlarından itibaren Kur’an’ı duvara astırıp sadece ölüye okunan bir kitap olarak belletip; açık tutulursa eğer şeytan okur gibi subliminal hurâfelerle bu milletin gerçek ve tek kitabını manen yakma ve yok etme eylemine gitmişlerdi…
Bugün de nerede olurlarsa olsunlar, Kur-an’ımızı fiili olarak yakma eylemi gösterenlerin ataları Ebu Cehil’den gelmektedir.
Bu ülkede Kur’an’ı Kerim yakıldı, yasaklandı…
Yakın geçmişimizde yaşanan bu ayırımcı ve yok sayıcı zihniyete çanak tutanlar ve sebep olanlar da en az güdümüne girdikleri kişiler kadar suçludur.
Kur-an’ımıza saldıranlar sakın sanmayınız ki, bugün yoklar!
Sadece, kendilerince uygun gördükleri zamanda derilerini değiştirmek için sinsice bekliyorlar…
Ve umdukları o zamanı tekrar bulabildiklerinde, bakın görün o vakit akıtacakları zehiri…
Ve umarım ki, aradıkları fırsatı, Müslüman uykuda yakalanmış olarak, onlara vermiş olmasın!
Zira, İslamofobi kiniyle, Kur’an’ı Kerim yakanları, Mescidi Aksa’yı kuşatanları, Ayasofya’ya kilit vuranları, camileri ve kuran kurslarını kapatanları, Kur’an’ın okunmasını yasaklayıp ezanı Türkçe okutanları, başörtüsü kaosu yaşatanları, İHL ve ilahiyatlara set çekenleri unutmamalıyız!
Bu İslam düşmanı çevreler, her dönem batıl dünyanın Türkiye şubesi olmaktan hiçbir zaman çekinmemişlerdir.
Akıllı ve uyanık olmazsak, aynı delikten tekrar sokacakları da çok nettir.
Ebedi saadete erişmek üzere gerçek kurtuluşu arayan bir Müslüman, Kur’an’a sıkı sıkıya tutunmalı ve de her daim uyanık olmalıdır.
Tüm Müslüman aleminin “Üç Aylar”ını tebrik ediyor; hayat boyu Kur’an ile dolu dolu yaşamalarını ve Ramazan ayına kavuşmalarını diliyorum, vesselâm!